27 Şubat 2011 Pazar

YÜREĞİM BALAT’TA KALDI...


Üç katlı köhne binanın yıkılacakmış gibi duran, yer yer çatlak cumbasında oturan yaşlı bir kadın... Hüzünlü bakışlarla, dalmış gitmiş uzaklara... Eski Balat’ı düşünüyor belki de benim gibi. Yağmur çiseliyor, hava kasvetli, soğuk içine işliyor insanın. Vodina caddesinde ağır ağır yürüyorum. Prens Dimitrinin sarayının önünde bir an durup, bir sayfa çeviriyorum zihnimde.

Çok iyi bildiğim bu sokaklarda , nereye gittiğimi pek bilemiyorum. Yeşil, kırmızı, sarı, ya da renksiz, boyasız , çoğu eski surlarla kaynaşmış görüntüdeki evlerin arasında, bir sağa bir sola yalpalıyorum. Kimi zamana direnmek için zoraki yenilenmiş, kimi bomboş, duvarları çatlak , harap, yıkık... Adımlarım beni bilinçsizce, o tarihi çeşmenin olduğu yol ayrımına getiriyor.

Tam köşede, sıvaları dökülüp beyazlamış yeşil boyalı evin önünde duruyorum. Gözlerim, fistolu perdelerin süslediği o ahşap pencerelerde güzel yüzünü arıyor. Uzansam dokunabileceğim , camları kirli beyaz demir kafesli cumbadan, beni görünce atıverdiğin küçücük kağıt parçasını arıyorum. Aniden bastıran sağnak , beni kendime getiriyor. Yıllar önce gördüğüm düşten uyanıp, parke taşlı yokuşu tırmanıyorum.

Fener Rum Lisesinin labirent merdivenlerinden ağır ağır çıkıyorum. Nam-ı diğer Kırmızı mektebim aşağıdan bakılınca, gökyüzüne çizilmiş bir resim gibi.... Yine bütün ihtişamıyla, Haliçin koynunda, dünyadan soyutlanmış kapalı bir kutu... Yakam bağrım açık, bu yağmur sel olup beni geçmişe sürüklesin, sana getirsin istiyorum. Demir parmaklıklara yaslanıp, Haliçe tepeden bakıyorum yine, öğrenciliğimdeki gibi...


Birazdan zil çalacak, heyecanla yokuş aşağı koşmaya başlayacağım. Sana kavuşup sarılacağım, hasretini dindireceğim, sur içindeki küçük kovuğumuza atacağım kendimi... Ya da o minik notta yazdığı gibi, vapur iskelesinde ya da kıyıda, hastanenin yanındaki ağaçlıkta buluşacağız... Bir zamanlar çocuk olup koştuğumuz; kardeşçe, arkadaşça büyüdüğümüz sokaklarda; kaybolan aşkımı arıyorum ben...

Seninle arkadaş, sırdaştık; sonra da bir elmanın iki yarısı sevgili, sevdalıydık. Ne yazık ki beraber olamazdık; biz birbirimize yasaktık sevdiğim... Çünkü adımız Stelyo ve Melek’ti...

Güneşli bir havada uğrasaydım sevgilime,
Ruhum farklı olmazdı şüphesiz,
Ama beni böyle bir günde çağırmış,
Açığa çıkmış, bağrındaki yakıcı giz...
Yorgo, Hristo, Eleni,
Ayşe, Mehmet, Ali,
Hepimizin kocamandı çocuk kalbi,
Dünyaya yeterdi bir yudum sevgi,
Yolumuz birlikte, hayat toz pembeydi,
Oysa acımasız kurallar vardı
Bilemezdik çalacaklarını güneşimizi,
Güller hep dikenliydi,
Çünkü adımız Stelyo ve Melek’ti...
Burada yitirmiştim ben kalbimi,
Canımı, tek aşkımı, sevdiğimi,
Hoşçakal Balat,
Hoşçakal masumiyetin meleği....


Bingül Egemen
Balat – 25.2.2011

3 yorum:

  1. canım arkadaşım... "yüreğim balatta kaldı" demişsin........yazı da-başlık-ta çok güzel.....
    ama bakalım KAŞ için bundan daha çarpıcı bir başlık nasıl bulacaksın....:))).....ham KAŞ a öyle kuru bir yazı da istemeyiz haaaaa-balata şiir yazılır da-KAŞ a yazılmaz mı..:))...
    Başarılarının devamını diliyorum güzel arkadaşım:))

    YanıtlaSil
  2. Canım Funda'm, Kaş'a da şiir yazmıştım. Yukarda :))

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil